Türdiriltimi Yoluyla Neandertalleri Hayata Döndürmek Mümkün mü?

0

Türdiriltimi (İng: “De-extinction”) veya “diriltme biyolojisi” nesli tükenmiş bir türü veya alt türü, klonlama, gen düzenleme veya geri ıslah (İng: “Back breeding”) gibi yöntemlerle yeniden üretmeye çalışma sürecidir. Bu süreç, bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bazı hayvan türlerini yeniden hayata döndürmek için umut verici bir yol olarak görülmektedir. Örneğin, yünlü mamut kuşkusuz en popüler türdiriltimi adaylarından biridir.

Peki türdiriltimi, nesli tükenen yakın kuzenlerimiz olan Neandertaller için de mümkün olabilir mi? Bu sorunun cevabı hem bilimsel hem de etik açıdan karmaşıktır. Bu yazımızda, bu soruların cevabını almak için Neandertallerin evrimini, türdiriltimi için gerekli olan genetik ve teknolojik koşulları ve türdiriltiminin olası sonuçlarını inceleyeceğiz.

Neandertallerin Evrimsel Tarihi

Neandertaller yaklaşık 500.000 yıl önce modern insanlardan ayrılmış; Avrupa, Güneybatı ve Orta Asya’da yaşamış Homo sapiens‘in en yakın akrabalarıdır.

Tüm Reklamları Kapat

Homo sapiens Afrika’da evrimini sürdürürken Neandertaller Batı Avrasya’da evrimleşmiş ve günümüz Galler’inden Güneybatı Asya ve Urallara kadar geniş bir coğrafî alana yayılmışlardır. Simil de los Huesos’taki Kuzey İspanya ve Swanscombe’daki Kent’teki fosil kalıntıları incelendiğinde, Neandertallerin Avrupa’da 400.000 yıl önce yoğun bir şekilde yayılmış olduğu belirlenmektedir. Bu tür, Avrasya’da da geniş bir coğrafi dağılıma ulaşmıştır; Portekiz ve Galler’den Sibirya’nın Altay Dağları’na kadar yayıldıkları söylenebilir. 60.000 yıl önceye kadar İngiltere ve Sibirya’daki soğuk bozkırlarda ve 120.000 yıl öncesinde ise İspanya ve İtalya’nın ılıman ormanlık alanlarında yaşamışlardır.

Neandertaller, Avrupa ve Asya’nın soğuk ortamlarında hayatta kalmalarına yardımcı olan birçok benzersiz adaptasyon geliştirmişlerdir. Kısa uzuvları ve gövdeleri ısının korunmasına yardımcı olurken geniş burunları ise nefes alırken alınan havanın ısıtılmasına ve nemlendirilmesine yardımcı olmuştur.

Neandertallerin coğrafî dağılımı. Görüldüğü üzere ağırlıklı olarak Avrupa ve Güney Asya'da yaşam sürmüşlerdir.
Neandertallerin coğrafî dağılımı. Görüldüğü üzere ağırlıklı olarak Avrupa ve Güney Asya’da yaşam sürmüşlerdir.
The Human Journey

Bunların yanı sıra Neandertaller alet yapma, ateş kullanma, avlanma, balık tutma, sanat, müzik, ritüeller ve birtakım sembolik davranışlar gibi çeşitli kültürel yeteneklere de sahiptiler.

Birçok farklı nedenden kaynaklanabileceğinden, Neandertallerin neslinin neden tükendiği tam olarak bilinmemektedir. Olası nedenler arasında iklim değişikliği, hastalıklar, doğurganlığın azalması, genetik çeşitlilik eksikliği ve hibridizasyon örnek verilebilir. Hibridizasyonla birlikte Homo sapiens ve Neandertaller çiftleşmiş ve genetik alışveriş sonucunda melez canlılar oluşmuştur. Bu durumun bir sonucu olarak bazı Neandertal genleri modern insanlara genetik miraslar olarak kalmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Neandertalleri Nasıl Diriltebiliriz?

Genom dizilerine sahip olmamız nedeniyle Nandertallerde türdiriltimi için en olası yöntem klonlama olarak görülmektedir. Klonlama, bir organizmanın genetik materyalinin tamamının veya bir kısmının kopyalanarak aynı genetik bilgiye sahip yeni bir bireyin oluşturulması sürecidir. En bilinen klonlama örneği 1996’da Ian Wilmut ve beraberindeki bir grup bilim insanı tarafından başarıyla klonlanmış Dolly adındaki bir koyundur.

Bilim insanları, klonlama konusundaki başarılarını farelerden koyunlara, domuzlardan ineklere ve hatta köpeklere kadar geniş bir yelpazede sergilemişlerdir. 1990’lar ve 2000’lerin başlarında mamutlar ve yakın zamanda nesli tükenmiş olan birkaç canlı türü üzerinde çalışmalar başlamış ve son zamanlarda da daha da belirgin hale gelmiştir.

Özellikle, 2006 yılında al yanaklı maymunun embriyolarını klonlama başarısı elde edilmiş; bu önemli adım, primatların klonlanmasında yeni bir dönemi başlatmıştır. Bütün bunlar aynı zamanda bilim dünyasında önemli bir soruyu ateşlemiştir: Modern insanın en yakın akrabası olan Neandertalleri yeniden hayata döndürebilmemiz mümkün mü?

Neandertalleri yeniden hayata döndürmek, teknik olarak Neandertal DNA’sını modern insan DNA’sıyla sentezleyerek Neandertal benzeri melez bir canlı üretmek anlamına gelir. Bu süreç, Neandertal soyunu tamamen geri getirmekten ziyade, onların bazı özelliklerini yeniden canlandırmak olarak tanımlanabilir. Neandertallerin tam genom dizilimi, 2010 yılında Svante Pääbo ve ekibi tarafından çeşitli fosillerden çıkarılan DNA örneklerinin analiziyle elde edilmiştir. Bu genom dizilimi, Neandertallerin genetik yapısını ve modern insanlarla olan farklılıklarını ortaya koymuştur. 2014 yılında, Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’ndeki ekip, Neandertal genomunun sırlarını neredeyse tamamen ortaya çıkarmıştır. Bu genom dizilimi sayesinde, bazı yöntemlerle Neandertalleri kısmen geri getirebilmek de dahil olmak üzere birçok genetik düzenleme nihayet mümkün hale gelmiştir.

Evrim Ağacı’ndan Mesaj

Türdiriltimi çalışmalarında en popüler yöntemlerden biri somatik hücre çekirdeği transferi (SCNT)’dir. SCNT, yetişkin bir somatik hücrenin çekirdeğinin alınıp çekirdeği çıkarılmış bir yumurta hücresine yerleştirilmesi sürecidir. Ardından, bu kombinasyon elektrik akımı veya kimyasal bir süreçle uyarılarak embriyo oluşumu için teşvik edilir. Oluşan embriyo daha sonra bir taşıyıcı ana rahmine transfer edilir ve gelişim sürecine devam eder.

Görsel DALL-E 3 tarafından oluşturulmuştur.

Neandertalleri yeniden hayata döndürebilmemiz için Somatik hücre çekirdeği transferi (SCNT) yöntemiyle Neandertallerden alınan genomu insan kök hücreleriyle, dişi bir insan rahminde bir araya getirerek bir fetüs yaratmak gerekmektedir. Ancak elimizde sağlam Neandertal hücreleri olmaması ve nükleer transfer yönteminin tehlikeli sonuçlar doğurması alternatif yöntemlerden faydalanmamızı gerektirmektedir.[1]

Sahip olduğumuz bilgiler ışığında, modern insanın kök hücre hattıyla başlayarak modern insan DNA’sının neandertal DNA’sıyla farklılık gösteren bölgeleri değiştirildiğinde, başarılı olunduğu takdirde hem genetik hem morfolojik yönleriyle büyük oranda Neandertallere benzeyen canlılar üretilmiş olacaktır.

Ancak bu süreçte insan DNA’sında binlerce, belki de milyonlarca değişiklik yapılması gerekmektedir. Bu işlem George Church’ün de dahil olduğu bir grup bilim insanı tarafından yürütülen çok düzeyli otomatik genom mühendisliği (MAGE) adı verilen gen düzenleme teknolojisi sayesinde mümkün görünmektedir. MAGE, yapay genetik materyalleri hücrelerin genomundaki hedeflenen bölgelere yerleştirmek için kısa DNA parçaları olan oligonükleotitleri kullanmaktadır.

Church, modern insan genomunun Neandertal genomuyla eşleşmesi için yaklaşık 10 milyon değişiklik yapılması ve bunu başarmak için de tekniğin büyük ölçüde geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Dahası, bu yöntemle hücreyi pluripotent duruma getirerek fetüsteki modern insan hücrelerini Neandertal hücre tipine dönüşecek şekilde programlamak hedeflenmektedir.

Neandertal DNA’sına sahip kök hücreler insan blastokistine, yani gelişmekte olan bir embriyoya implante edildiğinde bu hücrelerin çoğalması ve gelişmesi sırasında Neandertal hücrelerinin avantaj kazanması ve Neandertal genetik bilgisine sahip olmayan tüm hücreleri baskılamasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Böylece sürecin sonunda tam anlamıyla bir Neandertal klonu oluşturulabilir.[2]

Tüm Reklamları Kapat

Morfolojik Özellikler ve Türdiriltiminin Olası Sonuçları

Neandertaller morfolojik, fizyolojik ve anatomik olarak her ne kadar Homo sapiens‘e çok benzese de bazı belirgin özellikleri sayesinde bir o kadar da farklılık gösterirler. Örneğin Neandertal ile Homo sapiens arasındaki en çarpıcı fark, H. sapiens iskeletinin göreceli inceliğidir.

Ortalama bir yetişkin Neandertal genellikle 1,75 ila 1,50 boyunda ve yaklaşık 64 ile 84 kilogram ağırlığındaydı. İlk Neandertaller sonraki dönemlerde yaşayanlara kıyasla daha uzun olmalarına rağmen ağırlıkları büyük oranda benzerlik gösterirdi.[3] Neandertallerin daha tıknaz iskelet yapısı, daha geniş leğen kemiği ve geniş, derin göğüs kafesi, Erken ve Orta Pleistosen hominin atalarımıza kadar uzanan atalardan kalma bir özellik gibi görünmektedir.

Günümüzde yaşayan bir Neandertali gösteren balmumu
Günümüzde yaşayan bir Neandertali gösteren balmumu

Neandertal morfolojisine ilişkin bu klasik tanımların birçoğu, onların soğuk iklimlere adaptasyonlarına dayandırılmaktadır. Buna karşın Homo sapiens‘in hafif vücut kütlesi ve daha küçük burunları Afrika’daki sıcak tropikal iklimle bağdaştırılmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Bu durum Bergmann’ın soğuk iklimlerde yaşayan canlıların sıcak iklimlerdekilere kıyasla genellikle daha büyük vücut kütlesine sahip olma eğiliminde olduğuna dair ekocoğrafya kuralına birebir uymaktadır.

Öte yandan çeşitli çalışmalar, günümüzde Neandertal genlerine sahip olmanın, kişilerin fizyoloji ve anatomileri üzerinde çeşitli etkileri olduğu, örneğin COVID-19 gibi ciddi hastalıklara karşı daha dirençli olduklarını göstermektedir.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda doğacak Neandertal klonunun anatomik ve morfolojik birçok açıdan bizden farklı bir görünüme sahip olması ve bazı hastalıklara karşı daha dirençli olması beklenmektedir.

Neandertalleri Geri Getirmenin Etik, Dinî ve Yasal Zorlukları

Bahsedilen adımların atılmasından önce; türdiriltimi projesi için öncelikle ekolojik, etik ve ekonomik bakımdan birçok etken göz önünde bulundurulur. Örneğin mamut veya Tazmanya kaplanı gibi türdiriltimi için ikonik aday türler, biyoçeşitliliğin sürdürülebilirliği ve ekosistem işlevlerinin korunması açısından kritik öneme sahiptir.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı

Lacan’da Aşk – VIII. Seminer Aktarım Üstüne Bir İnceleme

Lacancı psikanalist Bruce Fink bu kitabında Lacan’ın aşkı ayrıntılı bir biçimde ele aldığı VIII. Seminer Aktarım merkezinde, aşk hakkında kapsamlı bir psikanalitik çözümlemeye girişiyor. Aşkın çetrefilli manevralarını simgesel, imgesel, gerçek düzlemlerinde ele alırken, açmazları ve paradokslarını eleştirel bir Lacan yorumunda birleştiriyor.

Fink aşkın farklı tarihsel dönemlerde, farklı kültürlerde taşıdığı anlamları edebiyattan, felsefeden, mitlerden, tragedyalardan örneklerle gösterirken, aslında aşk derken ne anlatmak istediğimize, aşk kelimesinin anlamına dair ortak olanı bulmaya odaklanıyor. Aşk üstüne psikanalitik bir kazı çalışması olan bu kitap okuru kendi aşk patikasını keşfetmeye davet ediyor.

“Aşkımızı ilan ederek, yani sevdiğimize yüksek sesle dile getirerek, eksiğimizi veririz. Kendimizde bir şeyin kayıp olduğunu, eksik bir varlık olduğumuzu, tüm varlığımızla bir şeyi istediğimizi beyan ederiz. Böyle olduğu halde partnerimize varlık ve tamlık hissi vermeyi başarırız. Aslında (partnerimize) sahip olmadığımız şeyi hediye ederiz. Daha doğrusu, bizde eksik olan şeyi bir başka şeye çevirir, o kişinin buna iyi bakmasını isteriz. Bu ötekinin bizim eksiğimize burun kıvırmayacağını ya da onu ayakları altına almayacağını umarız. Açıkçası bazı insanlar diğer insanların onların varlıktaki-eksiklerini ya da eksik varlığını reddedeceğinden o kadar korkarlar ki onu açığa çıkarmaya, göstermeye, vermeye çekinirler. Bu durum, sevgisini ilan ederken duyulan bütün endişelerle yakından ilgilidir: ‘Seni seviyorum’ demek ‘Ben eksiğim ve sen benim eksiğime sesleniyorsun’ demektir.”

Devamını Göster

₺220.00


Lacan’da Aşk - VIII. Seminer Aktarım Üstüne Bir İnceleme

  • Dış Sitelerde Paylaş

Bu gibi türlerin restorasyonu, ekosistemlerdeki işlevsel rol ve etkileşimlerinin yeniden kurulmasına yardımcı olur ve böylece ekosistemlerin sağlığına ve dengesine önemli ölçüde katkı sağlar. Bu şekilde yapılacak restorasyon, nesli tehlike altında olan türleri koruyarak ekosistem sağlığını ve biyoçeşitliliği iyileştirmeyi amaçlar.[4]

Neandertaller için böyle bir durumdan söz etmek zordur. Bunların yanında, Neandertalleri bırakın, modern insan klonlamak bile birtakım etik, yasal ve dini zorlukları beraberinde getirir. Bunların başında çok sayıda etik ve dinî tartışma mevcuttur. Yaşamı bir “armağan” olarak gören birçok dini görüş, klonlamayı şiddetle reddedebilir. Bu görüşe göre, cinsel yollarla üremenin aksine teknolojik yollarla yeni bir insan üretmek “Tanrı’nın yaratışına aykırı bir eylem ve var olan düzeni gasp etmek” olarak değerlendirilmektedir.[5]

Embriyonun durumu, yaşam anlayışı ve yaratılışın doğası etrafında dönen farklı etik argümanlar göz önünde bulundurulduğunda tedavi ve üreme amaçlı insan klonlama konusunda farklı dinler arasında bir fikir birliğine varmak imkânsız görünmektedir. Ancak bu tartışmaların insan klonlama çalışmaları üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu açıktır.

Bu aşamada çalışmalara engel oluşturabilecek bir diğer etken de etiktir. Etik kuralları, insan klonlama çalışmalarını kısıtlama yönünde önemli bir faktördür. Fizyolojik, sosyal ve anatomik birçok risk faktörü gözlemlendiğinden insan klonlama çalışmalarına büyük oranda karşı çıkılmaktadır.[2], [6]

Memeli hayvanlarda yapılan klonlama çalışmaları onlarca kez başarısızlıkla veya deforme doğumlarla sonuçlanmıştır. Örneğin Pirene dağ keçisinin son hayatta kalan bireyinden özenle alınan ve hazırlanan bir doku örneği, klonlama işlemine tabi tutulmuş ancak klonlanan canlı, doğduktan sonra on dakika içinde hayatını kaybetmiştir.

Bu doğrultuda sağlıklı bir Neandertal bebeği dünyaya getirebilmek için uzun bir deney süreci gerekmektedir. Öte yandan neredeyse 30.000 yıldan eski genomlardan oluşturulan Neandertal klonları günümüzde var olan çeşitli genetik hastalıklara karşı bağışıklığa sahip olmayabilirler.

Diğer bir sorun, bir Homo sapiens kadınının Homo neanderthalensis fetüsü taşımasının ne kadar güvenli olduğunun bilinmemesidir. Bu deney ilk kez yapılacağı için ne tür sonuçlar doğuracağı öngörülemeyebilir. Güvenli bir yol bulunmadığı sürece ne kadar istekli aday kadınlar olursa olsun çalışmalara izin verilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

Ayrıca klonlanmış bireylerin kişisel özellikleri, klonlama uygulamalarının aile dinamikleri üzerindeki etkisi, yasal sorumluluklar ve klonlamanın insanları nesneleştirmeye ve yeni bir öjeni dönemine yol açma potansiyeli gibi bir dizi farklı argümanlar ortaya atılmaktadır.[2], [7]

Örneğin, eğer bir Neandertal klonu yaratılsa bu bireyin insan haklarına sahip olup olmayacağı, hangi yasal hak ve korumalara tabi olacağı gibi sorular gündeme gelmektedir. Ayrıca klonlanmış bir bireyin genetik materyalinin patentlenip patentlenemeyeceği, bu durumun genetik materyal üzerinde mülkiyet hakları anlaşmazlıklarına yol açıp açmayacağı da tartışmalı konulardandır.[2], [7]

Öte yandan, tıbbi araştırmalar için embriyo üretimi amacıyla yapılan klonlama konusunda etik değerlendirmeler daha komplikedir ve kesin bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bu alandaki etik tartışmalar, embriyo oluşturmanın amaçları, yöntemleri ve potansiyel sonuçları üzerine odaklanmakta ve çeşitli perspektifler ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, insanın üreme amacıyla klonlaması ve embriyo üretimi konularında etik açıdan kabul edilebilirlik konusunda henüz net bir fikir birliği sağlanamamıştır.

Tüm Reklamları Kapat

Projenin Etik Artıları

Son yıllarda bilim ve teknolojideki çarpıcı ilerlemeler, insanlığın epistemolojik sınırlarını sorgulamasına neden olmuştur. Bu bağlamda klonlama gibi hızla gelişen bazı alanlar dikkat çekici tartışmalara ve fikir ayrılıklarına zemin hazırlamaktadır.

Bu açıdan bakıldığında Neandertalleri geri getirmek hem etik ve ekonomik hem de yasal nedenlerden ötürü gereksiz gibi görünebilir. Fakat George Church gibi bazı bilim insanları Neandertalleri hayata döndürmenin insanlardaki bazı spesifik genetik hastalıkların tedavisi için önemli olabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin Neandertal hücreleri HIV, çocuk felci ve çiçek hastalığı gibi insana özgü bazı hastalıklara yönelik yeni tedavilerin keşfedilmesi açısından önemli olabilir.[6], [7]

Bu yaklaşım, insan gelişimi ve klinik deneyler hakkındaki bilgimizi arttıracak ve bu da tedavi amaçlı insan klonlama çalışmalarına yol açabilecektir. Bunların yanı sıra bu proje, farklı bir insan türünün zekâsı veya farklı düşünme biçimleri hakkında önemli ipuçları verebilir.

Öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi Neandertallere özgü bazı genler, halihazırda günümüzde var olan birçok hastalığa karşı güçlü bir genetik direnç sağlamakta ve türdiriltimi sonucunda da birçok yeni hastalığa tedavi bulma niteliği taşımaktadır.[2], [7] Bu genlerin anlaşılması ve tanımlanması, modern tıp alanında hastalıklarla mücadelede yeni stratejilerin geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.

Tüm Reklamları Kapat

Sonuç

Sonuç olarak elimizdeki veriler ışığında Neandertallerin genetik rekonstrüksiyonu ve yeniden hayata döndürülmesinin mümkün olduğu iddia edilebilir.[2][6][7] Bu bağlamda yeniden canlandırılacak olan ve gerek genetik gerekse anatomik birçok farklılık gösterebilecek bu yeni bireylerin, insanlığın ortak evrimsel geçmişi ve geleceği üzerinde derin etkileri olacağı ve projenin heyecan verici bir potansiyele sahip olduğu ortadadır.

Ancak bu girişimlerin çok çeşitli etik ve yasal sorunları beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır. Hızla ilerleyen bilime ayak uydurmak ve bu tür çalışmaların yol açabileceği etik ve hukuki tartışmalarla başa çıkmak, devletler veya ilgili kuruluşlar için çoğu zaman zorluk teşkil etmektedir. Kamuoyu ve hükümetlerin bu konulardaki endişeleri, bilimsel ilerlemenin önünde engel oluşturabilecek potansiyel bir faktördür ve bu endişelerin azaltılması, bilimsel araştırmaların toplum tarafından daha fazla kabul görmesine katkıda bulunabilir.

About The Author

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir